Köpek itlafları çok tartışılır. Başı boş gezen köpeklerin tehlike oluşturduğu şikayet edilir. Peki ya köpeklerin nasıl öldürüldüğünü biliyor musunz? Hürriyet yazarı Pakize Suda, itlaf ekibinde çalışan 'Bir katilin' vicran azabını yazdı. İşte insanı dehşete düşürecek o itiraflar.
7.65 çapında bir tabanca verdiler elime, "hadi" dediler.
Köpeğe yaklaştığımda önce elimdekini yiyecek bir şey sanıp kuyruğunu sallamaya başladı. İyice yanaşıp alnına nişan aldım.
Son birkaç saniyede onu öldüreceğimi anlamış gibi canhıraş ipini çekmeye çalıştı.
Tetiği düşürdüm.
Alnının tam ortasında bir beyazlık gördüm sanki, ardından kan fışkırdı. Hayvan geriye doğru bir takla attı. Sürünerek z****rinden kurtulmaya, benden kaçmaya çalışıyordu. Bir daha sıktım.
Boynu düştü.
Genellikle şehrin dışındaki gecekondu mahallelerine öldürmeye giderdik.
Oradaki köpekler kuru ekmeğe hasretti. Bizim kıymanın kokusunu metrelerce uzaktan alır, etrafımızda pervane olurlardı.
Kıymayı attığımızda bu karşılıksız iyiliğimizin mantığını çözemeden, minnet dolu şaşkın bakışlarla havada kaparlardı.
Sonra...
Sonra titremeye başlarlardı.
Ardından nefes almaları zorlaşırdı.
Ağızlarından, burunlarından köpük çıkmaya başlardı. Bazen kan kusarlardı.
Bunlar olurken gözlerimize bakmaya çalışırlardı. "Beni kurtarabilir misin?" der gibi bakarlardı.
.......
Bazıları çığlık çığlığa can çekişirken bazıları hafif iniltilerle, bazıları da sessizce ölürlerdi.
.......
Kıyma yetsin diye az atardık. Az attığımız için daha zor ölürlerdi.
.......
Yaşlı bir adam, bizi bir kömürlüğe götürdü bir gün. Bir köpek doğurmuş, 7-8 yavru yapmıştı.
.......
Ana bizi görünce tedirgin oldu. Ancak kıymayı görünce sevindi, ete doğru uzandı, kuyruğunu salladı. Bakışlarıyla teşekkür etti.
Sonra titreme nöbetleri başladı. Sarsıldıkça yavrularının ağzı memesinden kopuyordu, onları patisiyle tekrar memesine iterken ölüm nöbetleri sıklaşıyordu.
İhtiyar, "Yavrularına da verin" diye sürekli söyleniyordu. Ama çok miniklerdi, yemekte zorlanıyorlardı.
Bu arada ağzından köpükler çıkmaya başlayan anne, bana doğru sürünerek geldi. Ayağımı, ellerimi yalamaya başladı. Bir yandan burnunun ucuyla yavrularını iterek yerdeki zehirli kıymadan uzaklaştırmaya çalışıyor, diğer yandan gözlerime yalvararak bakıp, "Ne olur onlara zehirli kıyma verme" der gibi başını sallıyordu.
.......
İhtiyar adam yavruları gösterip, "Memur bey, ağzını parmaklarınla açıp öyle sok kıymayı" deyip duruyordu.
Birdenbire bir şeyler oldu bana.
.......
Sanırım yavruların hali etkilemişti beni. İçimdeki insani duygular canlanmıştı.
"Öldürmüyorum lan p......k! Defol git!" diye bağırdım.
.......
Sonraki günlerde vicdan azabı beni kuşatmaya başladı. Bu azap gün geçtikçe çığ gibi büyüdü.
.......
Hiçbir zaman aklımdan çıkmadı yaptığım katliamlar. Otururken, kalkarken, yerken, uyurken... Gülme yeteneğimi kaybettim o günden sonra. Daha suskun, daha içine kapanık oldum.
.......
Her insanın içinde bir katil vardır. Genlerinde mağara döneminden kalma öldürme güdüleri vardır.
İnsan beyni bilimle, sanatla, sevgiyle aydınlandıkça bu güdüler azalır ve yok olur.
Sonraki yıllarda karınca ezmemek için yolumu değiştirdim. Odamdaki sivrisinekleri camları açıp çıkarmaya çalıştım. Asla öldürmedim.
Ama köpekler...
Onlarla asla göz göze gelemedim.
Onlardan utandım.
Onlardan kaçtım.